Kariyer | Konular

Adanmışlık Duygusu

Yedi kişilik bir iş yerinde kişiler arasında 21 ilişki vardır. İlişkiler çift yönlü olduğunda bu sayı 42′ye çıkar. Bu kişilerin her gün birbirlerinden üç konuda bir istekte bulunduğunu varsaysak 126 tane istek veya görev ortaya çıkar. Çalışan kişi beş kişilik bir ailenin üyesi ise aynı yöntemle hesap yaptığımızda aile bireyleri birbirilerinden 60 tane daha istekte bulunur. Bunun dışında bir apartmanda, mahallede ve kentte yaşamanın bize yüklediği küçüklü büyüklü görevler vardır. Topluluk içinde yaşadığımız için bizden bazı şeyleri yapmamız, bazı şeyleri de yapmamazı istenir. Devletin ve toplumun da bireyden beklediklerini hesaba kattığımızda kendimizi yoğun bir ilişki, iş ve kural ağı içinde buluruz. Bir de kişinin kendi kendine karşı görevleri vardır. Hayatını düzene sokmak ve hedeflerine ulaşmak isteyen bireyin aldığı kararlar ve bunların uygulanması ilişkiler ağını iyice karmaşıklaştırır ve ev ödevlerini arttırır.
Günlük hayat içindeki bu küçüklü büyüklü iş ve eylemlerimiz, iç içe geçmiş bireysel ve sosyal hayatımızın atomları gibidir. Bu işler hayatımız boyunca yükselttiğimiz bir yapının tuğlalarına da benzer. İlişkilerin sağlamlığı, yapılan işlerin kaliteli olması, hayatımızın çirkinliklerden arınarak güzelleşmesi bu tek tek atom veya tuğlaların sağlam olmasına bağlıdır. Bu sağlamlık da önemli veya önemsiz her işin ciddiye alınması ve mümkün olanın en iyisinin yapılması ile sağlanır.
Kendini işe vermek veya kendini işine adamak kelimeleri ile tanımladığımız bu ruh hali, toplumsal hayatın bütününe içsel bir sağlamlık kazandırır. Bu tür bir adanmışlık duygusu, tuğlaların arasındaki harç gibi ilişkilerin kalıcılığına da katkıda bulunur. Tek tek iş veya görevler şişirilerek ve baştan savma bir şekilde yapıldığında ise ailede, iş yerinde ve giderek toplumun bütününde kalite düşer. Aksaklıklar ve çirkinlikler çoğaldıkça, insanlar en mükemmeli hedeflemek yerine sıradanlığa razı olmaya başlar. Toplumsal dayanışmanın zayıflaması tahammül duygularımızı zorlar.